29 Ocak 2013 Salı

Gönen'de Çocuk Olmak

   Günümüzün değil, çocukluğumun Gönen'inden bahsedeceğim. Sokaklarında hunharca koşturduğum 90'ların Gönen'inden. 
   Anımsıyorum... 
   İlk aklıma gelen kocaman yemyeşil bir park. Gece annem, babam, ablam ve ben Mıstık'ta oturuyoruz. Hani şu içinden aşk köprüsü geçen park. Masamız, havuz kıyısında köprüyü tam karşıdan gören masalardan biri. Arka masalar bekarlara, ön masalar aileye aittir çünkü. Aile masalarında da benzer bir hiyerarşi hüküm sürmekte. Ördekleri net gören ön sandalyelerde çocuklar, arka sandalyelerdeyse büyükler oturur. Bunlar değişmez kurallar.
   Daha 5-6 yaşındayım. Hemen köprünün bitimindeki kuru amcadan, çizgili ve siyah çekirdek alıyorum bir demir paraya. Arabası seyyar ama yeri hep sabit. Babamlar çayları söylemişler bile. Peçetemizi serip üstüne çekirdeği tek hamlede dökerim hep. Garsona pislik çıkmasın sonra. 2-3 ağaçta bir çöp kutuları var, küllük kabukla dolduğunda ben götürüp boşaltırım. Her gece Mıstık'ta illa ki bir tanıdık buluruz. Amcamlar, Nurten Teyzeler ya da mahalleden komşular. Tabi her gece Mıstık olmaz. Bazı geceler Entel, bazı geceler Kuğulu Park. Çay boyundaki yerleri ise yıktılar o sene; zaten kötü kokular vardı o tarafta, gitmezdik pek. 
  Kuğulu Park ile Mıstık'ın arasında İbrahim Abi mısır satardı; hem haşlanmış hem közlenmiş. Bir de Maraş dondurmacısında dondurma satılırdı. Ben küçüktüm az dondurma yerdim, yine de yeterdi.
   Parkımızın uçuk kadını Kadriye teyzenin evinin önünden ve terkedilmiş eski koza binasının önünden geçerken tırsardık ama inatla geçerdik her seferinde. Oteller tarafını da bir turlayıp eve dönerdik.
   Yemek dışarıda yenecekse ya parkın garaj tarafından girişindeki Orman pide'de yenirdi ya da Konya Pide'de. Bazen de Yeşil Gönen Köftecisi'nde. Canın döner çektiyse eğer tek adres Karadeniz Dönercisi'ydi. Öyle tavuk döner yok o zamanlar, mis gibi halis et döner yersin kebapçıda. 
   Döner demişken postanenin karşı sırasında 2 dönerci daha vardı. Birisi Sedat Abi birisi Ankara Dönercisi. Sedat Abi daha gençti dinamikti, Ankara Dönercisi ise elleri titreyen tatlı bir amcaydı. İkisi de "torpilli" yaparlardı bana sağ olsunlar. 
   Lunapark Gönen çocuklarının biricik eğlencesi. Orta halli bir kasaba için oldukça lüks. Çarpışan araba, uçak, tırtıl, gondol var içinde. Geceleri insanların sandalye çekip gondolda sallananları izlediklerini bilirim ben.
   Daha bir ergenlik yıllarımıza denk gelir Dönence günlerimiz. Çocuk yaşta pek gidemezsin ama azıcık büyüdüğünde ilk hedeflerdendir hep orası. Gençliğin buluşma mekanı. İçerisi cıvıl cıvıl genç dolu. Yaş ortalaması 17-18. Ferah, havadar, ağaçlar altında adeta kurtarılmış bölge. Önce bir oyun tavla at eşinle dostunla, sonra da okey. Muhabbet zaten gırla.
   Kışın soğuğu yerini yaz sıcağına bırakırken Gönenlileri bir heyecan sarar. Sebebi yazın gelmesi değil, panayırın gelmesi. Kocaman bir şenlik alanı bu panayır. Çeşit çeşit oyuncaklardan, oğalak çevirenlere kadar, meyve - sebze pazarından tut da halkayla sigara kapmacacısına kadar. Gündüzden gelinir çoluk çocuk, akşama kadar kalınır. Eğlenilir, gezilir.
   Hıdrellezde ise ya Dereköye gidilir pikniğe, ya gündoğan Korusuna. Mangalları kurarken babalar, kızlar ip atlar, voleybol oynar, oğlanlar da maç yapar. Çevre keşif gezileri yapılır. Ne olur ne olmaz fazla uzaklaşılmaz yine de. Gönenli adam tedbirli adamdır.
   Gönen'de iki pastane var 90larda. Ömür ve Gül. Gül çarşıda, Ömür Park girişinde. Anneannemden dönerken gece Gül'e uğranır, parktan dönerken de Ömür'e. Tatlı yenir tatlı konuşulur.
   Haftasonu sabah geç kalkamazsın, istesen de simitçiler izin vermez buna. Her yarım saatte yeni bir simitçi geçer her bir sokaktan. Camdan bağırıp durdurursun. Evden bozukluk toplayıp koşturursun. Sıcacık kazan simidini kapınca keyfini çıkartarak yersin. 
   Okuldaki arkadaşlıklar da bir başkaydı o zamanlar. Okula ne minibüsle, ne servisle, arkadaşlar toplanıp yürüyerek giderdik. Okula gelince de teneffüslerde bol koşturmacalı vakit geçirirdik. Hatta 5 dakikada 7şerden 2 sınıf takımı maç bile yapardık.
   Maç deyince anladım ki en güzelini en sona saklamışım hikayelerin. Gönen'in göbeğinde bir koru, Nam- ı diğer "Kavaklık". Anlatılmaz yaşanır günlerin geçtiği yegane mekan. Her gün aynı tempo. Önce futbol topu olan çocuk evinden alınır. Sonra takımlar kurulur. Maçlar başlar. İnanmazsınız ama kavaklıkta her yaştan çocuğa uygun, her boyda 4-5 tane doğal top sahası vardır. Kimisinin kale direkleri ağaçlar, kimisinin okul ceketidir. hangi saha müsaitse oraya çöreklenilir. Kavaklığa bisikletleriyle gelen çocuklar ise hem fiyakalı hem tedirgindirler. Her an "Ver bisikleti bi tur atcam!" diyen serseriler çıkabilir etraftan. Ya da kolu alçılı bir çocuk maçın ortasına terliğiyle dalıp topunuzla acayip hareketler yapabilir. Derken, bu kısa süreli tedirginlikler geçer ve mahalle maçları akşam ezanına dek devam eder. 


   Daha anlatılması gereken küçük bir ömür var ama lafı da fazla uzatmayayım. Gönen çok değişti. Artık ne çocukların kavaklığı, ne de gençlerin Dönence'si var. Hepsi sadece anılarda kaldı. Bu deformasyon doğal bir süreç miydi yoksa birileri tarafından kasıtlı mı yapıldı tartışılır yinede insan çocukluğunu ve yaşadığı toprakları unutamadığı için geçmişinin kaybolmasını hazmedemiyor, üzülüyor. Bir gün tekrar kavaklıkta mahalle maçı yapmak ümidiyle...  


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...