10 Aralık 2011 Cumartesi

Anahtar Kelimeler: Galatasaray, Cimbom, Uefa, Azer Bülbül, Altın Kafa

5-6 yaşındaydım. Hatırladığım tek şey yaşlı  amcaların beni Fenerbahçeli yapmak için binbir çeşit dil dökmeleriydi. Hiç başaramadılar. Ben hep Galatasaraylıydım. Kendimi bilmeye başladığım zamanlarda ilk yaptığım şeylerden biri televizyondan Galatasaray maçlarını izlemek oldu. Galatasaray formalarının üzerindeki Show Tv reklamını da, Marshall reklamını da çok net hatırlıyorum. Sarı kırmızı renkler dışında renklere sahip takımlar, sempatik gelmedi hiç bana. Fenerbahçeliler burnu büyük kibirli, beşiktaşlılarsa artiz ve ağır abi gibiydiler. Bizse sıradandık. Egolarımız yoktu. Günlük hayatta görebileceğin güler yüzlü bıyıklı adam ya da taş madenindeki işçi hep Galatasaraylıydı sanki ya da bana hep öyle gelirdi.
Özellikle 1990ların son yılları benim kafamdaki efsane Cim Bom'un oluştuğu yıllardı.Suat Kaya'nın Juventus'a attığı “altın kafa”yı ve Ümit Davala'nın spikeri bile hazırlıksız yakalayan füzesini, Siyahlı sarılı formasıyla Hagi'nin Bilbao'ya attığı mükemmel son dakika golü hiç unutamadım mesela. Herta Berlin Galatasaray maçındaki Berlin'in kalecisi Kiraly'nin giydiği şalvar tipli donunu, ya da Azer Bülbül'ün Galatasaray Marşını da unutamadım garip bir şekilde. Derken 2000 yılı geldi ve efsane zirve yaptı. Efsane bir Şampiyonlar Ligi serüveninden sonunda, grubun son maçı hiç çıkmadı hafızamdan.  Hakan Şükür'ün devleşmesi, son dakikadaki penaltı, Bierhofflu George Weah'lı süper güç Milan'ın Sami Yen'de Cim Bom'a boyun eğmesi... Sonra bir başka efsane olan Uefa yolculuğunun başlaması. Hakan Şükür'ün Bologna'ya, Hagi'nin Dortmund'a, Arif'in Mallorca'ya attığı goller, Emre'nin Leeds maçındaki kırmızı kartı, kaptan Bülent'in finalde sakat sakat oynaması; Davor Suker'in, Patrick Vieira'nın, Popescu ve Ergün Pembe'nin penaltıları nasıl unutulabilir. Kupa kaldırıldığındaki tarifsiz duyguları anlamak bugün bile sadece Galatasaraylıların yapabileceği bir meziyettir.
2001 yılının anahtar kelimeleriyse; Süper Kupa, Rael Madrid, Jardel, Lucescu, Şampiyonlar Ligi Çeyrek finali ve yine Hagi. Daha sonrası ise kimilerine göre çöküş yılları, ban göre ise dev bir dalganın güç toplamak üzere durulması.


Bugün baktığımda ise geriye, Galatasaraylı doğduğuma şükrediyorum. Keşke herkes bu duyguyu tadabilse, keşke herkes Galatasaraylıyım diyebilme şerefini tadabilse. Bana bu güzel gururu, sevinçleri, hüzünleri tattırdığın için çok yaşa Galatasaray. Hep beraber nice başarılara…
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...